Yıl 1986 aylardan Kasım. Şırnak’ta askerliğimi yazıcı olarak yapmaktayım. Kış ve silahlı terörün kendini göstermeye başlamasıyla köylerden ilçeye doğru bir hareketlilik başlar.
Bu hareketliliğin sebebinin ne olduğunu köylerini boşaltan köylülerin karakolumuza gelip sözlü ifadelerini tutanaklara geçtiğimde anladım. Kısaca şunları söylüyorlardı: “Cumhurbaşkanımız Kenan Evren ve Başbakanımız Turgut Özal’ın tavsiyeleri üzerine artan terör nedeniyle daha güvenli yerlere gidiyoruz.” Aynı tarihlerde ise Karadeniz Bölgesinde de terörün en sinsi olanı, ekonomik terör uygulanmaktadır. Bölgemizde tarım arazileri çok kısıtlı olmakla birlikte üretilen kalemler de çay ve fındıktır. Bu iki ürüne hükümet verdiği sübvansiyon ve destekleri kademeli olarak azaltır. Bu gayrimeşru uygulamasını da meşru göstermek için ‘devletin hazinesini haksız şekilde dağıtamam’ diyerek dürüstlükten dem vurur.
Ne kadar dürüst olduğunu başbakanlığında ‘benim memurum işini bilir’ diyerek rüşveti meşru hale getirmesinden anlayabiliriz. Çünkü aklı başındaki tüm dünya hükümetleri tarımı olumlu yönde desteklerler ve bu destekleri de haksız kazanç olarak görmezler.
Netice olarak yukarıda zikrettiğim ekonomik terör sebebiyle ekonomik özgürlüğümüzü kaybettik. Bizler de büyük şehirlerin yolunu tuttuk. 2000’li yılların sonlarına doğru geldiğimizde de kadastro çalışmaları ile gördük ki tarlalarımız ve meralarımız bakımsızlıktan ağaçlarla kaplanmış ve orman arazisi vasfını kazanmış. Elimizden kayıp gitmiş. 2010 yılında Güneydoğu insanı köylerine geri dönüyor ve hükümetlerin yaptıkları kabahatleri devlet tazminat ödeyerek telafi ediyor.
Karadeniz Bölgesinde ise insanların ellerinden toprakları alınıyor ve HES’lere devrediliyor. Tarım arazisi kalmadığı gibi hayvancılık yapacağı mera alanları da yok ediliyor. Bütün sonuçları görünce 1980’li yıllarda yapılanların birer plan dâhilinde olduğunu geç de olsa anlamak mümkün. Güneydoğu PKK terörü ile koparılmak istenirken Karadeniz de ekonomik terör ile koparılmak istenmektedir.
Tüm bunlara cevabımız ise şairin şu dizelerinde saklı: Dört nala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin bizim olduğunu tüm dünyaya yek vücüt olarak bir kez daha hissettirmeliyiz ki kendilerine başka meşguliyetler bulsunlar. hepinize sevgi ve saygılarımla.
Hepinize sevgi ve saygılarımla. Eyüp İŞİLDAK /İstanbul 03.01.2013
Yazıya başlamadan önce Eyüp kardeşimi tebrik eder yazılarının devamını beklerim.
Eyüp Işıldak kardeşimizin yazısını okuyunca yaralarımız bir kez daha deşilmiş oldu.Yıllardan beri bu konuyu yazmakta ve halkımıza bir şeyleri fısıldamaktayız. Nedense halkımız bu konuda çok çabuk teslim olmuş bu konu ile uğraşmak istememektedir. Devlet bir zorba gibi arazilerimizi elimizden almış biz de bakakalmışız. Devletin bu zorbalığı niçin yaptığını şimdi çok daha iyi anlıyoruz. HES denen belâları daha rahat yapabilmek ve de istimlâk vermemek için resmen ve zor ile daha doğrusu devlet gücü ile arazilerimizi elimizden almıştır.Ki o devlet gücü denen şey biziz.Bizim gücümüzü bize karşı.
Değerli kardeşlerim, Nisan ayı içinde bir hamle daha yapma niyetindeyiz. İnşallah halkımız ilgi gösterir ve bu zorbalığa karşı koyar. Aksi halde gözümüz gibi baktığımız ormanlarımız devletle kerestecilerin işbirliği ile çok yakın zamanda bitirilecektir.Dikkat: “AĞABEY, ÜÇ BEŞ AĞAÇ İÇİN ORAYA EKİP GÖNDEREMEM BİRKAÇ TANE DAHA YANLARDAN EKLE DE ÇIKTIĞIMIZA DEĞSİN.” Buyurun buradan yakın.
En derin saygılarımla.
tebrikler sevgili eyub.! kardesim cok guzel
anlayana sizri sinek saz