ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
37,8913
EURO
40,9501
ALTIN
3.798,08
BIST
9.659,48
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Kalaycı geldi kalaycıııı!

30.04.2020 22:47
A+
A-

Başlıktaki seslenişi ben hiç duymadım. Çünkü çocukluğumda kalaycı gördüm ama seyyar kalaycı görmedim.

Bizim köyümüzde çok kalaycı da yoktu zaten. Kalaycılık daha çok ellili altmışlı ve yetmişli yılların mesleği idi. Bakır kapların mutfakta çok yoğun kullanıldığı o dönenlerde, bakır kaplarda pişirilen yemekler lezzetli olurdu ama kalaysız bakır kaplar insan sağlığı açısından riskli kaplardı. Halk arasında “paslanma” olarak adlandırılan bir zehirlenme olayına sebep olabilirlerdi. Çünkü bakır, nemli ortamlarda çok çabuk oksitlenir. Oksitlenmiş olan bakır bir kapta yenilen yemek ölümle bile sonuçlanan, çok hızlı ve şiddetli zehirlenmelere yol açabilir. Bunu önlemenin tek yolu ise bakır kapların kalaylanmasıdır- ki “kalaycılık” mesleği bu zorunluluktan doğmuştur.

Kalaycının en önemli aracı körüktür. Çocukluğumda körüğü ilk kez, Hadialtı Pazarı’nda (şimdi böyle bir pazar yok) Demirci Yorgi’nin dükkanında görmüştüm. Arkadan çekilen eşşek kulağı büyüklüğünde ahşap iki kolunu şişip boşalan karnını ve ateşi birden harlamasını hiç bir zaman unutmadım. Yorgi (dedem ona Yorgo derdi) sıcak demirci ustasıydı. Kalaycı değildi. Daha sonraları köyde, yaylada kap kalaylayan kalaycılarda da aynı körükten görmüştüm ve ben körük çekme zevkini yaşayan şanslı bir çocuk olmuştum. Kalaycılık çok ustalık isteyen bir iş değil aslında. Kalycılığın çıraklığı varmı bilmem ama kalfası olmazdı. Zor zanaat değildi anlayacağınız. Eskiden yapıldığı şekilde anlatmakta yarar var. Kalaycılık üç temel işleme dayanır. Bir kabın kalaylanmasında birinci işlem bakır kabın tavlanmasıydı. Bakır kap öncelikle kum ya da taşlı toprakla ovularak iyice temizlenirdi. Bu ovma işlemi bilitra (kendir ipinden, ya da yün ipinden dokunmuş bulaşık bezinin yereldeki adıydı) kullanılarak elle, hatta kap büyükse, genişse kumun üstünde çıplak ayakla sürtmeyle, ovmayla yapılırdı. Bu işlemle kap kirden, pastan arındırılır, varsa eğrilmiş çökmüş yerleri de hassas bir bakır çekiçle düzeltilirdi. Tavlanma bitince tavlanmış bakır kap körükle harlanan ateşin üstüne maşa ile tutularak getirilir, ısıtılırdı. Kalaycı ustası ısınan bu kabın kalaylanacak yerlerini nişadırlı bilitra ile iyice nişadırlardı. Bu işlem tekrar tekrar yapılırdı. Son işlem kalayın eritilip sürülmesiydi. Kangal şaklinde katlanmış ya da tel şeklinde olan kalay, tavlanmış ve nişadırlanmış bakırın üzerine sürtülerek eritilir ve yine nışadırlı çaput ile kalaylanacak yerlere sürülürdü. Kaba sürülen kalay ateşten uzaklaştırılınca hemen katılaşır ve bakır kabın rengini gümüşe çeviren bir kaplama haline gelirdi. Bu arada kabın dışına sıçrayan sıvı halindeki kalay katı hale geçtiğinde toplanır, tekrar kalay olarak kullanılırdı. Bakır sinilerin, ateşe konan kazanların, tencerelerin, tavaların, teknelerin v.s içi, kapaklı sahanların (kukulli sahan), bakraçların, tasların, kaselerin, şekerliklerin, dibeklerin v.s. içi dışı tamamen kalaylanırdı. Kalay çok kullanılan kaplarda bir, bilemedin iki yıl, az kullanılanlarda ise 2, 3 hatta 5 yıla kadar uzayan bir dayanıklılığa sahipti. Ama yine de kapları kalaylamak para işiydi ve zenginler sık sık, fukaralar ise zorunlu kaldıklarında (bakır iyice görününce) kalayı yaptırırlardı.

Şimdi her ilde ve bazı ilçelerde, tek tük kalaycı vardır. Ama meslek olarak yaygın değldir. Artık kalaycılık bir meslek değildir. Kalaycılığın bölgemiz açısından en önemli tarafı, insanımız için bir gurbet mesleği olmasıdır. Doğu Anadolu’da Erzurum- Kars ve Van çervresine, Karadeniz Bölgesinde Ordu, Samsun, Sinop, Amasya, Tokat dolaylarına gidip kalaycılık yapan oralara yerleşen, kalaycılıktan, bakırcılığa ve kuyumculuğa kadar zenginleşen çok sayıda insan vardır. Başlıktaki “kalaycı geldiii” söylemini de bu bölgenin insanlarından duymuştum. Anılarını anlatırken köylerine, mahallelerine gelmiş gitmiş kalaycıların bu sesini unutamadıklarını söylerler hep. Ve…İşin en acı tarafını yazarak bitireyim. O muhteşem bakır siniler, tekneler, sahanlar, o süslemeli, resimli, yazılı nakışlı her biri birer sanat şaheseri olan nice bakır kaplar… Melamin tabaklarla, naylon teknelerle, plastik taslarla, muşambalarla, bilemedin alüminyum demliklerle, tavalarla, cezvelerle, taslarla v.s… Bire bir değiştirildiler. Yok edildiler. Çerçici geldiii diye bitirsem kalaycıların kemikleri sızlar mı ha ne dersiniz?!

NOT: Kalaycılar günümüzde kabın tavlanması için kum yerine tuz ruhu, nişadırın sürülmesinde ise kendir ya da yün ipiyle örülmüş Paçavra(bilitra) yerine balya pamukla yapılmaktadır.
NACİ ALTUNCU

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.