Annemle babam evlendiklerinde annem henüz 14, babam ise 20 yaşındaymış.
Düğünlerinde ben yoktum 🙂 ; yıl 1960’ların başları… O yokluk yılları öyle derinmiş ki, babam askere giderken giyecek ayakkabısı olmadığı için annemin ayakkabılarını giymiş. Dedemin babama kız istemeye giderken yanındakilere “Ya kızı verirlerse ne yaparız?” diyecek kadar endişelendiği, maddi olarak kıt günlerdi.
Babamın ve amcalarımın, kalaycı çıraklığıyla gurbete düştükleri, zor şartlarda kazanç sağlamak için mücadele ettikleri o yıllar…
Dedemin ise faiz yükü altında, borçlarını kapatabilmek için belinin büküldüğü zamanlar.
Anlatılanlardan hatırlıyorum; bir pantolon bulmanın bile ne kadar zor olduğunu…
Çayın şeker olmadan içildiği, çünkü şekerin evlerde bir lüks gibi saklandığı, ilaç niyetine kullanıldığı günler.
Şeker alınacak para bulunsa bile, eve alınır alınmaz tüketilmezmiş; birkaç tane küp şeker, evin bir köşesine asılır, en gerektiği zamanlar için saklanırmış. O dönemde çay şekersiz içilirken, paylaşmak ise tüm zenginliğiyle sürermiş.
Annem altı çocuk doğurmuş, onlardan ikisi büyük abim İsmail ve küçük kardeşim Fatma henüz çocuk yaşta vefat etmiş.
Benim adım da, işte o vefat eden abimden yadigâr. Annem anlatır, derdi ki; “İkisi de gürbüzdü, sanki olgunlaşmış doğmuşlardı.”
Bense tam aksine cılız, ufak tefek bir çocukmuşum. Bir gün bir komşu nine, annem abimi yıkarken nineme şöyle demiş: “Fatma, oğlun askerden gelmeden torununu göndereceksin.” Söylediği gibi de olmuş; abim sabahı çıkaramadan ertesi gün başlarken vefat etmiş.
Bana ise “yaşamaz” demişler. O yüzden beni nüfusa bile kaydetmemişler. Ama iki yaşıma geldiğimde baktılar ki ben gitmiyorum, bu sefer kaydetmişler… 1967 doğumlu olmama rağmen, nüfusta 1969 yazıyor. Bu yüzden iki yıl daha geç emekli olacağım, ama aslında emeklilik için yaşamıyorum. Hayatın her anının tadını çıkarayım yeter; Allah izin verirse, ömrümün sonuna kadar sağlıkla çalışırım.
Elbette anlatacaklarım bu kadar değil; fakirliğimizi, dostluklarımızı, hırsları, gurbette yaşananları, köyümüzü ve komşularımızı anlatsam, her biri başka bir hikaye olur, her biri bambaşka bir anı. Yazsam, her biri bir roman, her biri bir ömür gerektirir.
Hakkınızı helal edin zamanınızı alıyorum
Belki bir başka fotoğrafta, belki bir başka hikayede buluşuruz inşaAllah.
İsmail Hakkı Çakır
Ulucamili Gurbetçi | Almanya