ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
34,2582
EURO
37,3651
ALTIN
3.027,92
BIST
8.863,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Altmışlık yıllardan bir çocuk fotoğrafı ve etrafındaki ailenin hikayesi

31.10.2024 09:10
A+
A-

Annemle babam evlendiklerinde annem henüz 14, babam ise 20 yaşındaymış.

Düğünlerinde ben yoktum 🙂 ; yıl 1960’ların başları… O yokluk yılları öyle derinmiş ki, babam askere giderken giyecek ayakkabısı olmadığı için annemin ayakkabılarını giymiş. Dedemin babama kız istemeye giderken yanındakilere “Ya kızı verirlerse ne yaparız?” diyecek kadar endişelendiği, maddi olarak kıt günlerdi.

Babamın ve amcalarımın, kalaycı çıraklığıyla gurbete düştükleri, zor şartlarda kazanç sağlamak için mücadele ettikleri o yıllar…
Dedemin ise faiz yükü altında, borçlarını kapatabilmek için belinin büküldüğü zamanlar.
Anlatılanlardan hatırlıyorum; bir pantolon bulmanın bile ne kadar zor olduğunu…
Çayın şeker olmadan içildiği, çünkü şekerin evlerde bir lüks gibi saklandığı, ilaç niyetine kullanıldığı günler.

Şeker alınacak para bulunsa bile, eve alınır alınmaz tüketilmezmiş; birkaç tane küp şeker, evin bir köşesine asılır, en gerektiği zamanlar için saklanırmış. O dönemde çay şekersiz içilirken, paylaşmak ise tüm zenginliğiyle sürermiş.

Annem altı çocuk doğurmuş, onlardan ikisi büyük abim İsmail ve küçük kardeşim Fatma henüz çocuk yaşta vefat etmiş.
Benim adım da, işte o vefat eden abimden yadigâr. Annem anlatır, derdi ki; “İkisi de gürbüzdü, sanki olgunlaşmış doğmuşlardı.”
Bense tam aksine cılız, ufak tefek bir çocukmuşum. Bir gün bir komşu nine, annem abimi yıkarken nineme şöyle demiş: “Fatma, oğlun askerden gelmeden torununu göndereceksin.” Söylediği gibi de olmuş; abim sabahı çıkaramadan ertesi gün başlarken vefat etmiş.

Bana ise “yaşamaz” demişler. O yüzden beni nüfusa bile kaydetmemişler. Ama iki yaşıma geldiğimde baktılar ki ben gitmiyorum, bu sefer kaydetmişler… 1967 doğumlu olmama rağmen, nüfusta 1969 yazıyor. Bu yüzden iki yıl daha geç emekli olacağım, ama aslında emeklilik için yaşamıyorum. Hayatın her anının tadını çıkarayım yeter; Allah izin verirse, ömrümün sonuna kadar sağlıkla çalışırım.

Elbette anlatacaklarım bu kadar değil; fakirliğimizi, dostluklarımızı, hırsları, gurbette yaşananları, köyümüzü ve komşularımızı anlatsam, her biri başka bir hikaye olur, her biri bambaşka bir anı. Yazsam, her biri bir roman, her biri bir ömür gerektirir.

Hakkınızı helal edin zamanınızı alıyorum
Belki bir başka fotoğrafta, belki bir başka hikayede buluşuruz inşaAllah.

İsmail Hakkı Çakır

Ulucamili Gurbetçi | Almanya

Yazarın Diğer Yazıları
24.01.2024 22:41
22.06.2021 09:30
14.06.2021 21:43
06.04.2021 12:14
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.