Altmışlı yıllarda düğünler
Çaykara’da çok yaygın olan bir diyalogla başlayayım.
– Nere gideyusun ?
– Duğuneee !!!
– Nerden geluyusun?
– Du-ğun-den.
Düğün şenlikti o zamanlar. Yemeli içmeli, atmalı, oynamalı, horonlu, atışmalı. Neşeli, muhabbetli.
Kız istemesi, uyması (söz kesmeye “uyma” denirdi.) Düğün alış verişi, gelin hazırlama, kız evine sandık getirmek, ceyizlerin görücüye çıkartılması ve düğün merasimi.
Hepsi başlı başına bir konu. Hepsi ayrı ayrı ve uzun uzun yazılmalı ama ben tamamını birlikte yazmak istedim.
Ve yazdım.
Kız istemek ilk işti. Ondan önce sevdaluk etmek vardı. Edebilenler için sevdaluk; bakışmak, işmarlaşmak, haber göndermek – haber almak, yolda izde konuşmak, bilemedin tenha bir yerde buluşmaktı. O kadar.
Dillere düşmüş sevdaluklarda, evlilikle sonuçlanmayanlar da yaşanmıştı, Uzaktan sevenler, görücü aracılığı sonucu tanışanlar, hatta birbirinin yüzünü sadece bir kez görenler bile evlenirlerdi.
Uyma (kendi kararlarıyla), anlaşarak kaçanlar, ya da zorla kız kaçıranlar ayrıca yazılmalı. Ya da hiç yazılmamalı.
Kız istemek de, kız seçmek de zor işti. Uşak sevmiş, kız çok güzelmiş, kız da seviyormuş, …miş… muş…öyle oldu … böyle gördü… Bunlar tamam da, boylu poslu mu, çalışkan mı, aslı, asaleti nedir ne değildir. Hepsi araştırılır, sorgulanır, yorumlanırdı.
Kız tarafı ise; Uşak tarafı yoksul mu, varlıklı mı, arazisi, tarlası-tabanı çok mu, az mı? Malı mülkü var mı? Koyunu, keçisi, ineği kaç tanedir? Anası, babası genç mi, yaşlı mı. Hepsine bakar, araştırır, kızı verip vermeme kararını öyle alırlardı.
Yetmişli yıllardan sonra bu kriterler değişti. Uşak okumuş mu, memur mu, maaş aldığı bir işe sahip mi, daha önce evlenip boşanmış mı, içkisi-kumarı var mı? gibi yeni kriterler yaygınlaştı.
Bu arada çok arazi, çok mal, çok çalışmak, ailenin çok kardeşli olması gibi durumlar köyde yaşamaya devam etme zorunluluğunu çağrıştırdığından cazip olmaktan çıktılar. Şehir hayalleri olanlar için, okumak, memur olmak, şehirde işe girmek, ticaret yapmak zamanla daha çok popüler oldu.
Kız istemek:
Önce kız tarafına elçi gönderilir, “Miyancilarunuz gelecek” denirdi.(miyanci kız bakmaya ve istemeye giden kişi demekti) “buyursunlar” cevabı gelince baklava yapılır, miyancılar belirlenir ve kız istemeye gidilirdi. Kız istemeye evlenecek kişi gitmezdi. Anası, babası, varsa dedesi, amcası, kardeşleri, yakın akrabalarından kişiler (en çok 8, 10 kişi) gidebilirdi ama oğlanın gitmesi ve orada bulunması adetten değildi. Miyancıları kız tarafının annesi babası, büyükleri, yakınları ve istenecek kız karşılardı. Hoş-beş, hal-hatır sorma, günlük işlerden, sohbetten sonra kızı istemeye giden heyetin en yaşlı erkeği konuyu açar;
“Allahın emri Peygamberin kavli ile…” den başlayarak , “münasip görürseniz kızınızı gelin yapmak istiyoruz…” der kızı isterdi. Kız tarafı gerekirse başka odaya geçer, teklifi konuşur kendi aralarında değerlendirmeyi yapar -bu arada kıza da sorulur, onayı alınır- ve kararı uşak tarafına bildirirdi. Cevap olumlu olduğunda getirilen baklava kesilir, çaylar kahveler içilir, “hayırlı olsun” denildikten sonra kız tarafı daha önceden hazırladıkları, yapılacaklar listesini ortaya koyardı.
Listenin 1. Sırasında “başlık parası” olurdu. Bazı köylerde(ailelerde) “büyütme parası”, “baba hakkı” dense de, hemen herkes başlık parası derdi. (başlık parası yetmişli yıllarda kısmen, seksenli doksanlı yıllarda çoğunlukla, ikibinli yıllarda tamamen kaldırılmış ve isteyenler kınanmış, ayıplanmıştır.)
2. sırada istenecek ziynet eşyaları yazılırdı. Örneğin: genellikle
1. sırada 1 beşibirli (Reşat veya Hamit), 2 adet iki buçuklu, 4 adet tekli. Birkaç bilezik. Son yıllarda zincir, yüzük, küpe, saat v.s….
3. sırada; Dikiş makinası. (Singer, Zenit, Omega ne isteniyorsa markasıyla yazılırdı.) Gelin dikiş bilmese de makine mutlak istenirdi.
4. sırada elbiseler… Sandık, mobilya ve diğerleri.
(otuzlu, kırklı yıllarda en değerli ziynet eşyaları, gümüş hamayıl ve lahuri kuşaktı. Listenin olmazsa olmazları bu ikili idi.)
Bu listeye itiraz adettendi. İtiraz zamanla pazarlığa dönüşür, istenenlerin kimi azaltılır, kimi kaldırılır ve mutabık kalınanların listesi yapılır tekrar “haydi hayırlı olsun“ denilerek. Alışverişin yapılacağı gün ve yer Nişan (O yıllarda pek yapılmazdı), resmi nikah (izinname çıkartma. Bunu, bazı bilinçli aileler isterdi.) ve düğünün yapılacağı tarihler kararlaştırılarak, söz kesilmiş olurdu. Ertesi gün olay, “uyduk” denilerek iki tarafça akrabalara, konu-komşuya duyurulurdu.
Alışverişi iki taraf birlikte yapardı. Alışveriş için, kuyumcuya, manifaturacıya, mobilyacıya gidilir alınması kararlaştırılan her şey alınırdı.
Gelin için, ipek peştamal, yün atkı, keşan, çember, yaşmak, tülbent, eşarp, kalın çizgili ve iki renkli Önlük (oğluk) 3-5 elbiselik (kaşmer, divitin, pazen, saten, basma) kumaş, manto, kazak, yelek, hırka, ayakkabı, çorap v.s. alınırdı. Erkek tarafı en kısa zamanda çeyiz sandığını alır kızın evine gönderirdi.
Resmi nikah, çoğunlukla düğünden hatta çocuk doğduktan sonra yapılırdı. Anlayacağınız çocuk hatta çocuklar nüfusa yazdırılırken izinname de çıkartılır, resmi nikah yapılmış olurdu.
Düğün için davetiye basılmazdı. Davetler ev ev gezilerek sözlü olarak yapılırdı. Uzaktaki akrabalar, dostlar mektupla ya da telgrafla davet edilirlerdi. Düğünler salonda yapılmazdı. Açıkçası, bizim Çaykara’da düğün salonu da yoktu.
Kına gecesi kız evinde, düğün ise erkek evinde başlar, gelin evine kız almaya gidilir ve yine erkek evinde düğün bitirilirdi.
Düğünde yemekler verilir, şenlikler yapılır, horonlar oynanır, vay beni atışmaları düzenlenirdi.
Uzaktan gelenler, düğün evinin ve komşu evlerin misafir odalarına buyur edilir, ağırlanırdı. Düğüne arkadaş, yakın-akraba veya dost grupları halinde gelenlere düğün kolu ya da kolcusu denirdi. Bu gruplar, tam donanımlı gelen gruplar olurdu. Çoğunun Dumanlı tüfeği vardı. Dumanlı tüfek, kurşunu ya da saçması olmayan namlusu barutla yukarıdan aşağıya doldurulan ve tetik önüne yerleştirilen bir kapsülün ateşlemesi ile patlatılan silahtı. Tehlikesiz ve çok ses çıkartan bu silahlar her düğünde kullanılırdı ve bunlara halkımız “dumanli” derdi.
“Dumanli ile düğün şenliği” başlığını, her düğünün şenliğini bir cümle ile nasıl ifade ederim diye düşündüm ve yazdım.
Bir de ustalıkla dinamit patlatanlar vardı. Bunlar, kısa kesilmiş dinamit lokumunun içine kısa fitilli kapsülü yerleştirir, fitili ateşler ateşlemez dinamiti havaya ve olabildiğince uzağa doğru fırlatırlardı. Dinamit havada müthiş bir sesle patlardı. Dinamitleri (2, 3, 5 kişi) peş peşe patlatırdı. Ayrıca tabanca, av tüfeği, tekli-beşli gibi tüfeklerle de havaya ateş edilirdi.
Düğüncüler erkek evinde yemeklerini yedikten sonra gelini almak için yola çıkarlardı. Gelin evine yaya gidilirdi. Yaşlılar önden, kadınlar, gençler ve çocuklar arkadan, bir düğün yürüyüş kolu oluşturulur ve birlikte gidilirdi. Silah atışı yolda da yapılır ama mezarlıklar ve sık evlerin olduğu yerler geçilirken atışa ara verilirdi.
Gelini almaya gidenler arasında damat olmazdı. Damat kendi evinde gelinin getirilmesini beklerdi. Yanında arkadaşı (sağdıcı) olurdu. Gelini almak için bir kadın – ki ona “dadi” (dadı) denirdi – ve bir delikanlı düğüncülerle birlikte gelini almaya gönderilirdi.
Gelini almaya giden düğüncülerin çoğu eve girmez, dışarıda gelinin çıkmasını beklerlerdi. Beklerken horon-seyir yapılır. Silah atışıyla şenlik sürdürülürdü.
Gelin çıkmadan önce sandığı çıkartılırdı. Sandık taşıyanın sırtına verilmeden sandığın üstüne küçük bir çocuk oturtulur ve sandık bahşişi istenirdi.
Bahşiş alınmadan çocuk sandığın üzerinden kaldırılmazdı. Bahşiş verilir, çocuk kaldırılır, sandık taşıyıcının sırtına yüklenerek evden çıkartılırdı.
Gelini kayınpeder veya onu temsilen bir adam ve dadı baba evinden çıkarırdı. Kayınpedere önde , dadı gelinin kolunda kapıya geldiklerinde gelinin kardeşi kapıyı keser ve bahşiş isterdi. Kapı ; üzerinde bayrak, Kur’an ve silah olan (silah koymayanlar da olurdu) bir masa ile kapatılırdı. Kayınpeder masayı kaldıracak bahşişi verir, masanın kaldırılmasını sağlar, gelin annesine, babasına sarılır, kısa bir ağlaşma yaşandıktan sonra evden çıkılırdı. Gelin alkışlar ve silah sesleriyle karşılanır, düğün konvoyunun arkasında kadınların ve çocukların önünde dadı eşliğinde yola girerdi. Gelin, üzerinde manto veya pardösü, başında atkı, yüzü peçe ile kapalı bir şekilde götürülürdü. Yolda gelinin yolunu bayrakla, herek uzatarak, yolu kapatarak kesenler mutlaka olurdu. Onlara da bahşişleri verilir, yola devam edilirdi.
Düğün günü, hava yağmurlu ise özellikle kar yağıyorsa “gelin kudali yaladi” denirdi. (Kudal. kuymak yapılırken karıştırıcı olarak kullanılan ağaçtan yapılmış bir mutfak aracının, el misketinin adıdır.)
Düğüncüler erkek evine vardıklarında gelini kaynana karşılardı. Gelinle giden kardeşi (ya da kardaşlık) geline “Kapılık” olarak bir inek isterdi. Kaynana ahırdan en iyi ineğini çıkartır ve gelinine kapılık olarak verirdi. Artık o inek gelinin ineği olurdu. Gelinin kardeşi gelini kaynanaya teslim eder, gelinle görüşür, kapıdan içeri alınmasına izin verirdi.
Damat giriş kapısının üzerindeki balkondan içeri giren gelinin başına bir tabak dolusı bozuk parayı ve misafir şekerini döker, adeta konuşmadan hoş geldin derdi. Bunu bekleyen çocuklar sevinçle para ve şeker toplama yarışına girerlerdi. Gelin içeri alındıktan sonra, salonda bir sandalyeye oturtulur, yüzü açılırdı. Gelini görmek isteyen kadınlar, çocuklar odaya doluşurdu. Tabi fiskos yorumlarda yapılırdı.
En son olarak, dini nikah kıyılırdı. Nikah için bir imam çağrılır, gelinin ve damadın vekaletleri alınır (her ikisinin de vekili erkek olurdu), ve evlenenlerin gıyabında, odadaki şahitlerin huzurunda vekillerin; Karşılıklı olarak ve yüksek sesle -“aldım kabul ettim” beyanlarıyla dini nikahları kıyılır, duaları yapılırdı.
Düğün bitmiştir artık. Akrabalar, konu komşu hatta evdekiler bile evden ayrılmıştır. Ve genç evliler için, o geceden itibaren yeni bir ortak yaşam başlamıştır.
15.12.2021
NACİ ALTUNCU.
Hocam kaleminize ellerinize sağlık. beni bir nebze de olsa çocukluğuma götürdünüz. teşekkürler.