ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
37,8913
EURO
40,9501
ALTIN
3.798,08
BIST
9.659,48
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Fikri Sağlar, Parka ve Türban

06.01.2021 09:07
A+
A-

Değerli okuyucularım,

70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda askeri parka ve türban, taraf olan görüşlerin simgesi olarak kabul görmüştü. Her iki giysi de mahalle baskısı görüyordu. Daha doğrusu her iki giysiyi de kullanmak cesaret göstergesi olarak düşünürsek biraz da inat meselesi idi… Asıl konumuza dönelim:

Türban konusunda maksadını aşan bir açıklama gündeme oturdu. Bugüne kadar yasanın verdiği yetkiyi,  kötüye kullanan kamu görevlisini görmedim. Ama bunun yanında 90 lı yıllarda tersi örnekleri gördük. Türban  takanlara,  90’lı yıllarda neler yapıldığına bakalım:

  1. Okula alınmayan başörtülü kızların mahkemeye koştuklarını gördük,
  2. Askerde çocuğunun yemin törenine alınmayan anneleri gördük,
  3. Kep töreninde üniversite kampusuna sokulmayan anneleri gördük,
  4. İstanbul Üniversitesinde açılan ikna odalarını gördük,
  5. Başını açmazsan seni muayene etmem diyen doktorlardan hesap sorulmadığını gördük,
  6. Mahkeme salonuna, başörtülü sanıkları ve avukatları sokmayan yargıçları gördük,
  7. Başını açmadığı için stajı yaptırılmayan hâkim, savcı ve avukat adaylarını gördük,

Örnekleri çoğaltabiliriz. Bugün geçmişteki örneklerden hangilerini yaşadık?  Türban konusunda kurulan cümle  “Yavuz hırsız ev sahibini basar” deyimini hatırlattı.

Fikri Sağların, maksadını aştığını düşündüğüm cümleye geçmişte yaşadığım olay ile cevap vermek istiyorum:

Belki güleceksiniz ama 1970’li yıllarda giyilen yıpranmış askeri parka, rejimi tehdit eden bir siyasi simge olarak düşünüldüğü için yıpranmış askeri parka giyenlere şüphe ile bakılırdı. Anlatalım:

  1. Yıpranmış askeri parka giyenler de komünist olarak kabul edilirdi…
  2. Birisi yıpranmış askeri parka giydiği zaman işte bu komünisttir denirdi…
  3. Birileri, yıpranmış askeri parka giyenlere karşı devrimci gözü ile bakardı…

Parka Giyenlere neden şüphe ile bakılırdı?

Parka giyenler, devleti ele geçirip, devrim yapıp mevcut düzeni değiştirme ihtimallerinin olduğu kaygısıydı… 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi süreçlerinde olduğu gibi… Yani karşı mahallenin korkuları yersiz değildi. Korkuyu tetikleyen örnekler yaşandığı için… Gelelim yaşadığım olaya:

Liseden yeni mezun olmuştum. Hayatı pek bilmiyordum. Kimin, kime düşman olarak gösterildiğini de anlamıyordum. Çaykara Ülkü Ocağı başkanıydım. Duygularımla hareket ediyordum. Dolayısıyla hoşuma giden elbiseyi de giymekte tereddüt etmezdim. Bu nedenle bir arkadaşımdan altı liraya yıpranmış askeri parka satın aldım ve hevesle sırtıma geçirdim…

Arkadaşlarım,

  • Komünist oldun, biraz daha ileri gittiler, vatan haini oldun dediler…
  • Niye?
  • Bu yıpranmış askeri parka rejim düşmanlığının bir işaretidir. Bu parka rejimi sıkıntıya sokan bir giysidir.

Aldırış etmedim. Çünkü yıpranmış askeri parka giymek hoşuma gidiyordu. Kim ne derse desin. Ben rejime karşı değilim.

Türkiye’de dönen dolapları ve uygulanan siyaseti de bilmediğim için kimseyi dinlemiyordum. Söz konusu parkayı asker giydiği zaman sıkıntı olmuyor da sivil giydiği zaman niye sıkıntı oluyor? İşte bu düşünce ile Trabzon’a gittim. Meydanda dolaşıyordum. Bir polis, yakamdan tuttuğu gibi karakola götürdü…

  • Sen komünistsin!
  • Hayır, ben komünist değilim! Çaykara Ülkü Ocağı başkanıyım. Komünist olmam mümkün değil!
  • Bu parka seni ele veriyor, nerde toplanıyorsunuz?
  • Hiçbir toplantıya katıldığım yok, sadece parka hoşuma gittiği için giyiyorum,
  • Nerde okuyorsun?
  • Liseyi bu sene bitirdim. Dershaneye gideceğim. Onun için Trabzon’a geldim…
  • Kiminle işbirliği halindesin?
  • Hiç kimse ile bağlantım yok. Dedim ya sadece parkayı sevdiğim için giydim.
  • Hangi düşünceye sahip olursan ol bu parkayı giyenler, devletin rejimine düşmandır.

Çocuk olduğum için beni çok sıkıştırmadılar. Çay ikram ettiler… Biraz da nasihat ettiler…

  • Şimdi sana kefil olacak birisinin adını verebilirsen, senin hakkında hiçbir işlem yapmayacağız.

Daha önce Çaykara Adalet Partisi’nin Gençlik Kolları’nın yönetim kurulundaydım. Adalet Partisi’nden Çaykara belediye başkanı, Kâzım Kofoğlu aklıma geldi…

  • Çaykara Belediye başkanına sorabilirsiniz nasıl birisi olduğumu?

Polis, karakolun telefonundan Kâzım Kofoğlu’nu yanımda aradı ve benim düştüğüm durumu anlattı… Belediye başkanı Kâzım Kofoğlu, kefil oldu ve beni bıraktılar ama altı liraya aldığım parkaya da el koydular… Gelelim asıl konuya:

Fikri Sağların kurduğu cümle maksadını aşan bir cümledir. Çünkü geçmişte

başını açmadığı için muayene etmeyen doktorların başı açıktı… Diğer taraftan da başı kapalıları muayene eden doktorların da başı açıktı… Demek ki hakkaniyetle görev yapma veya yapmama aşkını türbanla izah etmek mümkün değildir.

Olumsuz bir icraat olmadan, olumsuz konuları gündeme getirmek demek “Yavuz hırsız ev sahibini basmak” demektir…

Fikri Sağlar, geçmişte bazı olumsuz icraatlar oldu. Devlet hoş olmayan davranışlar karşısında başörtüsünden dolayı mağdur olanların hakkını devlet, korumadı. Bugün geçmişten intikam için ifrat noktasında olan kişiler yanlış bir hareket yapabilir. Bu nedenle devlet vatandaşın hakkını korusun deseydi, herkes tarafından kabul görebilirdi…

Evet, bugün podyumlarda hem türbanı hem de askeri parkayı mankenler gururla tanıtıyor ve mağazaların vitrininde yer alıyor…

Bugün;

  1. Türban takmayan kızların okula sokulmama durumu olmadı,
  2. Askerde çocuğunun yemin törenine katılamayan anneler yok,
  3. Kep töreninde üniversite kampusuna sokulmayan anneleri duyamadık,
  4. İstanbul Üniversitesinde açılan ikna odalarını göremedik,
  5. Başını açmazsan seni muayene etmem diyen doktorlara rastlayamadık,
  6. Mahkeme salonuna, başörtüsüz sanıkları ve avukatları sokmayan yargıç göremedik,
  7. Başını açtığı için stajı yaptırılmayan hâkim, savcı ve avukat adayları yok,
  8. Layıklık de gitmedi, komünist rejimi de gelmedi,

Selam ve saygılarımla…

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. Hilal yıldırımhan dedi ki:

    Hocam çok yerinde aydınlatıcı, bir o kadarda hatırlatıcı yazı için teşekkür ediyoruz. Bugün zihnindeki örtüyü açamayanlar hala baş örtüsüyle uğraşıyor olmaları gerçekten acınacak bir durum. Şu günlerde Fikri Sağlar’ ın kurduğu cümleler hazım problemi yaşadığını gösteriyor.Kendisine acil şifalar diliyoruz. Topluma bu türden nifak tohumları atmak doğru bir duruş olmadığı gibi, etik değeri olmayan kocaman bir zandır.

  2. Hilal yıldırımhan dedi ki:

    Hocam çok yerinde aydınlatıcı, bir o kadarda hatırlatıcı yazı için teşekkür ediyoruz. Bugün zihnindeki örtüyü açamayanlar hala baş örtüsüyle uğraşıyor olmaları gerçekten acınacak bir durum. Şu günlerde Fikri Sağlar’ ın kurduğu cümleler hazım problemi yaşadığını gösteriyor.Kendisine acil şifalar diliyoruz. Topluma bu türden nifak tohumları atmak doğru bir duruş olmadığı gibi, etik değeri olmayan kocaman bir zandır. Selam ve saygılarımla.

  3. Esra dedi ki:

    Bu acıyı yaşamış başörtüsü mağdurlarından biri de benim…Bu köhnemiş zihniyetin ömrü başörtüsü ve ezan gibi dini değerlerle savaşmakla geçti. Yüreğimizde açtıkları yara, yaşattıkları zulum hayal kırıklıkları ve kayıplara neden oldu. Anlattıkları gösteriyor ki ellerine fırsat geçtiği an tekrar asıllarına rucû edecekler. Allah korusun…Rabbim bu minareleri ezansız bırakmasın. Bu dokunaklı makale için teşekkür ederiz.

    1. Fahri horolom dedi ki:

      Amin. Allah bunlara fırsat vermesin. Bunları destekleyen inanç sahibi insanları da ıslah etsin.

  4. Mehmet Kazan dedi ki:

    Benzer bir olay da benim başımdan geçti.Ankara Üniversitesinde öğrenci olduğum dönem.İstanbulda Trabzon Yurdunda seçim olacak dediler,seçimi solcular kazanamasın diye destek için Ülkücüler olarak İstanbula gidiyoruz.Karabük Demir-Çelik işcilerine dağıtılan “sağlam” postallardan bir çift postal var ayağımda.Şehirlerarası Otobüs terminalinde İnzıbatlar çevirdiler.Ayaküstü sorguya çektiler ..Kimsin,nesin,postalları nerden aldın,nereye gidiyorsun tarzı sorular.Arkadaşların da arka çıkması ile kurtulduk da İstanbula gidebildik.Fakat,yurt seçimini maalesef kaybettik.